Anne ben yeterliymişim!
Pandemi zamanı başladığım yazma
meselesini yıllardır askıya almış bir halim vardı. Bilirsiniz biz fanilerin hep
bir bahanesi vardır. Bitmeyen işlerimiz yüzünden dar vakitlere sığdırmak istemeyiz
köleliğimiz dışında kalan zamanlarda manalı şeyler yapmayı. Çünkü çirkindir dar
vakitlerde kendimizi iyi hissettirecek ve aynı zamanda emek isteyecek şeyler
yapmak; biz hep geniş zamanlar umarız. (Behçet Necatigil’e saygılarımızla)
36 yıldır, hadi 2 yaşında
konuşmaya başladım desem 34 yıldır en iyi yaptığım şeylerden biri kendimi
eleştirmek. Kendi adıma şunu söyleyebilirim ki son 10 yıldır bir şeylerden kaçmak
için hep işime sığındım. “İşim var benim”, “Yetiştirmem gereken şeyler var.”, “Dur
şunu halledeyim sonra yaparım.” vs…vs… Pek çok şeyden ve üretmekten kaçmak için
benim kaçış rampam beyaz yakalı dünyam oldu. Çünkü ben o dünyanın bağımlısıyım
bence! 😊
Hala istifa etmedim (ki etmeyi de
düşünmüyorum) ama insanlık için küçük kendim için büyük bir adım attım. Bugün
bu yazma meselesine de biraz bundan bahsetmek için dönmeye karar verdim.
Anneciğimin beni zorbaladığı Lise
1.sınıfın ilk döneminin ilk sınavlarını saymazsak tüm eğitim hayatım örnek
öğrenci olmakla geçti. Lise, üniversite ve yüksek lisansı derece ile bitirdim. İş
hayatında bir hayrını görüyor muyuz diye sorarsanız elbette hayır ama böyle
bahsetmek aşırı havalı 😊)))
Her neyse, bu kendince “Lale Devri” doktoraya başlayana kadar böyle devam etti. 100 mülakat puanı ile girdiğim doktora programından devamsızlık sebebiyle atıldım! Elbette kendimce sebeplerim vardı: Öncelikle yoğun çalıştığım bir işim vardı, o dönem Ankara’da yaşıyordum ve açıkçası bunu sürdürebilecek gücü de kendimde bulamıyordum. İnsan denilen mahlukat durmayı pek bilmiyor ya da yetişirken ekilen tohumlar durup nefes almayı ayıp sayıyor. Velhasıl ömrümde, akademik anlamda ilk kez başarısız oldum ve okuldan atıldım.
Aradan uzun yıllar geçti ve ben haliyle bir zamanlar akademik tarafımı da beslemek istediğim bu parçamı unuttum. Ta ki kariyer yolculuğum Huawei ile kesişene kadar. Huawei Türkiye olarak yürüttüğümüz Huawei Türkiye Bilişim Yetenekleri Programı kapsamında Merve ile Türkü Türkiye’m Programı’nı da başlatmış oldum. Haliyle Türkiye’nin farklı illerindeki üniversite öğrencileriyle bir araya gelince içimdeki akademi aşkı da bir miktar depreşmiş oldu. Tekrar sınavlara mı hazırlansam derken bir anda af çıktı. Keşke aklımızdan her geçen dilek bu kadar çabuk gerçekleşse…
Afla geri döndüm doktoraya. Fakat aradan geçen uzun yıllar pek çok parça alıp götürmüştü bizden, bilhassa da kendimden. Okulu bırakıp bırakmama noktasında sürekli kendimle savaştım. Bu süreçte sınıf arkadaşım Elif ve canım kız kardeşim Merve’nin desteği, amiyane tabiriyle iteklemeleri, olmasa sanırım o ders aşaması asla bitemeyecekti. 😊
Tabi malum doktora uzun bir
yolculuk, öyle ha deyince bitmiyor. Sonuçta bilim yapıyoruz biz burada
arkadaşlar!!! Bunun bir de yeterliliği var! Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın
aktardığına göre, Türkiye’de yaklaşık 3,5 milyon insan depresyonla mücadele
ediyor; bu kişilerin önemli bir kısmı “kendini yetersiz, değersiz, suç işlemiş
gibi hissetme” gibi semptomlar yaşıyormuş. Eğer siz de bunlardan biriyseniz ki
ben uzun yıllar böyle semptomlar yaşadım, yeterlilik sınavı sizler için ayrı
bir sıkıntı demek. Hatta direkt kaçılacak, ertelenecek bir şey demek.
Fakültemizin kıymetli profesörlerinden,
benim de arkadaşım olan Tolga sağ olsun, Frankfurt Okulu’nun Türkiye temsilcisi
olarak bana bir ayar çekti, silkeledi ve git şundan kurtul artık diyerek yeterlilik
sınavına girmeme vesile oldu.
Kan, ter, göz yaşı, onca yıllık birikim, stres, türlü anksiyete nöbetleri, yer yer “Yok ben yeterli değilim bence” deyip ağlamalar ve yeterlilik jürisinde verdiğim mavi ekranlardan sonra ne oldu biliyor musunuz? YETERLİYMİŞİM BEN! Tez yazabilirsin dediler, bunu yazmaya “yeterlisin”, aferin sana dediler.
Sanki 2005’ten bu yana benimle gelen o akademik birikimimin omuzlarıma bindirdiği o yük bir anda böyle havalanıp uçtu sanki. Umarım çok uçmaz, malum tez yazarken lazım olacaklar.
Her şeyi bir kenara bıraktım, bu süreçteki en ama en büyük teşekkürüm danışman hocam, canım Prof. Dr. Ebru Özgen’e! O bana inanmaktan hiç vazgeçmedi, tıpkı seneler önce futbol çalışmak istediğimde bana inandığı gibi… Her isyanım ve zor durumumda beni kendime getirdi. Onun danışmanlığında harika bir tez yazmak artık farz! 😊
Yol uzun, bazen ayağımıza taş
takılıyor, bazen yol arkadaşlarımız elimizden tutuyor. Ben bu yolun bir yerinde
yeniden yazmaya başladım. Şimdi ise kaldığım yerden değil, belki daha da içten
bir yerden devam ediyorum. Tez yazmak kolay olmayacak, biliyorum ama artık
biliyorum ki yeterliyim… Hem kalemime hem kendime. 😊
Hep geniş zamanlara sakladığımız
o “manalı şey” var ya... Belki de o zaman hiç gelmeyecek. Ama artık biliyorum
ki yazmak da düşünmek de üretmek de dar vakitlere sığdırıldığında daha kıymetli
olabiliyor. Faniliğime bir virgül, kelimelerime yeniden merhaba. (Ve tekrar
saygıyla: Behçet Necatigil)
Motivasyon olsun her birimize ❤️ Canı gönülden kutluyorum. Mesele potansiyelimizi ortaya çıkartacak gücü bulmakta. Arkadaşların, danışman hocan belki de nicesi👏eminim yazını okuyup kendini 'yetersiz' hisseden ya da 'yapabilir miyim acaba' diyen birçok okuyucuya ilham olacaksın✨
YanıtlaSil