Kayıtlar

Sıradanlaşan Kötülük ve PR Etkisi

Resim
              “...Özünde, insanlığı bu felakete sürükleyen şey, o ya da bu kişinin “kötü” olması yahut kötülük yapması değil, kurbanların ve mağdurların tüm güçleriyle bu sisteme direnmekte ısrar etmemeleriydi..”           Uzun süredir (yaklaşık 2 yıl kadarcık) uğramadığım buralara doktora dersim kapsamında okuduğum Kötülüğün Sıradanlığı kitabıyla bir döneyim istedim. Kitabı elbette kendi mesleğim olan halkla ilişkiler, daha doğrusu “Dark PR” perspektifinden dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım. Aslına bakarsanız geçtiğimiz seçimlerin de bunda etkisi olmadı diyemem. Hazırsanız haydi başlayalım. Modern anlamda II.Dünya Savaş’ından bu yana yoğun bir şekilde kullanılan “Dezenformasyon” kavramı son yıllarda ne yazık ki popülerliğini artırmakla kalmadı giderek profesyonelleşmeye de başladı. TDK’ya göre dezenformasyon, yanlış veya doğruluğu bulunmayan ve kasıtlı olarak yayılan bilgi; bilgi çarpıtma anlamına gelmekte. Genel olarak dezenformasyon, kamuoyunu değiştirmek için etkili bir fo

Asimet 🖤

Resim
Asimet... Adını pek çok kişinin doğru telafuz edemediği güzel, pamuk ve bazen de huysuz kadın. Beni iki farklı jenerasyondan, bazı huyları benzese de, aslında birbirine pek de benzemeyen iki kadın büyüttü. Biri Asimet’ti. Anneannem...  Bugünkü Merve’ye baktığımda ondan aldığım onlarca huy olduğunu görüyorum. Mesela o çok severdi misafiri, yedirip içirmeyi, it ayağını ona vermiş gibi sürekli gezmeyi, evdeyken bile her an sanki biri gelecekmiş gibi giyinip hazır kıta şekilde dolanmayı... :) Enteresan ve sarkastik bir espri anlayışı vardı ve çok sevdiği babasından kalan garip cümleleri, tabirleri. Bunları bana miras bıraktı. Ve fakat Canım Asimet... Muhtelif evhamların da aranılan ismiydi. Keşke bunu kendine bile saklamasaydı.  Onun hep korkan ve çekinen bir tarafı vardı. Bu yüzden verdiği yanlış kararlar ve etkilediği hayatlar oldu. Bazense saçma bir cesareti ve güveni olurdu hem kendine hem de karşısındakine. :) Yaptığı şeyleri duyduğunuzda “Valla Asimet bu yaşa kadar iyi tek parça

Turşu 😿

Turşu ile yaklaşık 9 ay kadar önce ofise gitmek üzere evden çıktığımda karşılaşmıştım. Kendisi yan komşumun sahiplendiği henüz 1 aylık bir tekir kız çocuğuydu. Kıyamadığı için bir süre yanında ofise götürmeye karar vermiş. O gün çantamda birlikte yolculuk yapmıştık ofise kadar. :) Daha o zamandan belliydi aslında Turşu’nun tekirliğine yaraşır bir şekilde hiperaktif bir kedi olacağı. Çantamda bu güne kadar taşıdığım en değerli şeymiş Turşu meğersem, bilmiyordum.  Gel zaman git zaman Turşu büyüdü, zaman zaman her kedi gibi marazlandı ama günün sonunda hep iyileşmeyi bildi. Sonuçta kediler dokuz canlı oluyorlardı değil mi? Tabii her tekir gibi güzel olduğu kadar hırçın da bir kız oldu. Ama en çok abisini sevdi sanırım. Sadece abisinin değil, apartmanın tüm çocuklarının sevgilisi haline geldi. Hatta bizim apartmanın çocuklarının pandemi günlerinin yegane mutluluğu haline geldi.  Ta ki bugüne kadar... Çok değil, birkaç saat önce kapım çaldı. Hani hep derler ya “acı acı çaldı” d

Nilgün 🌿

Resim
Bugün annemin doğum günü ve yaklaşık 32 yıllık ömrümde ilk kez bir doğum gününde onun yanında değilim. Teşekkürler COVID-19... Annem kendisine yaraşır bir şekilde, çok şahsına münhasır bir tarihte dünyaya gelmiş: “27 Mayıs” Rahmetli anneanneciğimin pek kıymetli komşuları doğum günü sebebiyle adının “Hürriyet” olmasını teklif etmişler ve hatta teklif etmekle kalmayıp anneanneciğime baskı yapmışlar. Hadsizliğin zaman tanımazlığı... Anneannemin de benim gibi baskı altındayken basiret bağlanma huyu vardır. :))) Neyse ki dayım müdahale etmiş de adı Nilgün olmuş dünya güzelimin. Annem bir devlet memurunun çocuğu olduğu için Elazığ’da doğmuş. O muhteşem Türkçesi, sesi ve görüntüsü itibariyle hiçbir zaman inanmamışlar orada doğup büyüdüğüne. Kendimi bilmeye başladıktan sonra ben de inanmamıştım. :))  Annemle ilişkimizin ilk yılları biraz karmaşıktı. Onu anlayabiliyorum çünkü henüz çok gençti ve çok sorumluluğu vardı. Her anne gibi otorite kurması gerekiyordu. Hayatımın

Party in the U.S.A. 🎾

Resim
Tenis maçlarına ne kadar ilginiz vardır bilemiyorum ama çok az, çok minik tenis konuşacağım. Niyetim teknikten ziyade tenis ve kültür ilişkisine aşırı minik bir şekilde değinmek. Yoksa bence bunun üzerine daha kapsamlı akademik çalışmalar yapılabilir ki belki de yapılmıştır. (Amerika kıtasını keşfettiğim söylenemez.) Hatta belki de saçmalıyorumdur. Sonuçta burası benim deneme tahtam. 🤷🏼‍♀️ Aslında günlük hayatımızdaki her aksiyon, içine doğduğumuz ve/ veya içinde bulunduğumuz kültürü adeta bir ayna gibi yansıtır. Tenis diğer sporlardan farklı olarak daha fazla efor sarfettiğin ve sadece kendinle olduğun bir spor. Futbol ya da basketbolda olduğu gibi koçundan her zaman destek alamazsın, kararlarını kendin vermek zorundasındır. Tüm bunları yaparken hem fiziksel hem de mental anlamda anda kalıp oyunu idare etmen gerekir. Bunları yaparken sana destek olacak kimse yoktur. Kampın hariç. :) Tabii sahada seninle değillerdir ama manevi olarak hep seninledirler. En azından öyle olmaları

Uçurtma Bayramları*

Resim
Nerede okuduğumu hatırlamadığım bir alıntı ile başlamak istiyorum. “Yaşarken farkına varamadığımız ne çok şey var. Hayat yaşadığımız gibi değil. Onu tıpkı bir manzara gibi uzaklaşınca görmek ne acı.” Evet, çok acı gerçekten. Bizler gündelik telaşeler içerisinde, bitmeyen işlerimiz yüzünden oradan oraya sürüklenerek manzarayı fark edemeyen, hayatı kaçıran ve/ veya yaşadığını zanneden bir nesiliz.  Hepinizin bildiği üzere Mart ortasından bu yana birçoğumuz kendini eve kapattı. Manzaraya bakmak o zaman aklımıza geldi, en azından benim için. Hayatı nasıl yaşamak gerektiğini, kıymetini bilmediğimiz ne çok şey olduğunu, nasıl bir mahallede yaşadığımı gördüm. Hayatı “gönüllü karantina”ya girince farketmek de ayrı bir paradoks tabii. Neyse. :) Evde olduğum süreçten günümüze birtakım önemli günleri evde kutladım, kutlamaya da devam ediyorum ve edeceğim. Normal şartlar altında her beyaz yakalının yaptığı gibi önünden arkasından birleştirip tatile çıkacağım günler olan 23 Nisan, 1 Mayıs

Hello! Is it me you're looking for?

Resim
Yüzyıllar önce bir çılgınlık yapıp blog açmaya karar vermiştim. Rüzgarı arkama almışçasına severek yazıyordum. Birden rüzgar ters esti, dengemi kaybettim ve “bir süre yere paralel gittikten sonra” düştüm. Haliyle yazılarımla birlikte infilak etmiş olduk. :)  Blogging mevzusunun artık bittiği günümüzde neden tekrar yazmaya karar verdim açıkçası ben de bilmiyorum. Bunun üzerine düşünmek de istemiyorum. Niyetim sanırım içimdekileri uzay boşluğuna atmak.  Tekrar hoş geldin. Tanıştığımıza memnun oldum. Sevgiler, Merve Giriş müziği için buradan buyrunuz 🙋🏼‍♀️🎶